1. Haberler
  2. Güncel
  3. Ayağın altındaki sessiz harita: Refleksoloji ve ruh sağlığına etkisi

Ayağın altındaki sessiz harita: Refleksoloji ve ruh sağlığına etkisi

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Modern yaşamın getirdiği stres, kaygı ve travmatik deneyimler, ruh sağlığımızı derinden etkilerken, geleneksel terapi yöntemlerinin yanı sıra alternatif ve tamamlayıcı tedavi yaklaşımları da giderek daha fazla ilgi görüyor. Bu alanda öncü çalışmalar yapan Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer ile refleksolojinin psikoloji üzerindeki etkilerini konuştuk.

Röportaj: Elif Karaman – Psikoloji & Yaşam Kültürü Editörü

Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer Kimdir?

Kadın psikolojisi, travma sonrası davranışsal düzenleme, alternatif terapi uygulamaları ve sosyal psikoloji alanında ulusal ve uluslararası düzeyde çok sayıda bilimsel yayına imza atmış olan Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer, akademik yaşamını yalnızca kürsüde değil, sahada ve danışmanlık odasında da sürdürüyor. Refleksoloji, beden-zihin bütünlüğü ve duygusal hafıza alanlarında yaptığı multidisipliner çalışmalarla dikkat çeken değerli akademisyen, klasik psikoterapinin ötesine geçen bütüncül bir anlayışı savunuyor.

Sayın Hocam, refleksoloji genellikle alternatif tıbbın bir alt başlığı olarak değerlendirilse de, siz bu yönteme oldukça farklı bir çerçeveden yaklaşıyorsunuz. Bize refleksolojiyi psikoloji perspektifinden nasıl konumlandırdığınızı anlatır mısınız?

Refleksoloji, uzun yıllar boyunca yalnızca bedensel bir rahatlama tekniği olarak görülmüştür. Oysa ayak tabanındaki her bir nokta, beynin farklı bölgeleriyle doğrudan bağlantılı sinir uçlarını barındırır. Bu noktalar üzerinden uygulanan bilinçli uyarılar, sadece fizyolojik değil, aynı zamanda nörovegetatif ve psikolojik sistemleri de etkiler.

Modern nörobilim bize artık şunu net olarak gösteriyor ki duygular yalnızca zihinde değil, bedende de kodlanır. Refleksoloji, bu duygusal kodlara dolaylı bir temas sunar ve zihnin konuşmakta zorlandığı yerlerde beden devreye girer. Bu yaklaşım, geleneksel psikoterapi yöntemlerini destekleyici ve tamamlayıcı bir rol oynayabilir.

Refleksolojinin klinik psikoloji çerçevesinde yeri olduğunu düşünüyor musunuz?

Refleksolojiyi, klinik psikolojinin tamamlayıcı bir enstrümanı olarak konumlandırmak kesinlikle mümkündür. Elbette bu, uygulamanın uzman kişilerce, etik çerçeve dahilinde ve multidisipliner bir yaklaşımla yapılması koşuluyla geçerlidir.

Psikoterapi sürecinde zaman zaman danışanlar zihinsel tıkanmalar yaşar. Konuşarak ulaşamadığımız travmatik materyale bedenin hafızası aracılığıyla ulaşmak, süreci önemli ölçüde ileri taşıyabilir. EMDR’ın duyusal uyarım temelli olması gibi, refleksoloji de bir tür duyusal düzenleme sağlayarak psikolojik gevşeme yaratır. Bkz: EMDR Nedir ve Nasıl Uygulanır? Göz Hareketleriyle İyileşme Süreci

Bu konuda bilimsel veriler de oldukça umut verici. 2011 yılında yayımlanan Complementary Therapies in Clinical Practice dergisindeki çalışmada, düzenli refleksoloji uygulamasının anksiyete ve depresyon düzeylerinde anlamlı düşüş sağladığı görülmüştür. Benzer şekilde, onkolojik hastalarla yapılan araştırmalarda da ruhsal dayanıklılığı artırdığına dair somut veriler mevcut. Yani yalnızca sezgisel değil, bilimsel temelli bir etkiden söz ediyoruz.

Klinikte bireysel gözlemleriniz bu araştırmaları destekliyor mu?

Kesinlikle destekliyor. Psikolojik şikayetlerle gelen birçok danışanın, klasik konuşma terapisine direnç gösterdiğini gözlemliyoruz. Bu noktada refleksoloji uygulaması, kişiyi savunma mekanizmalarından uzaklaştırıyor.

Seans sırasında kişi yalnızca zihnini değil, bedenini de dinlemeye başlıyor. Bu durum, travmatik yüklerin sinir sistemi üzerindeki baskısını önemli ölçüde hafifletiyor. Bazen konuşmadan da çözülme mümkündür ve bu gerçeği klinik deneyimlerimizde sıkça gözlemliyoruz. Psikoloji literatüründe “dokunsal iyileşme” olarak tanımladığımız bu süreci, refleksoloji son derece etik bir zeminde başlatabiliyor.

Refleksoloji uygulamasının ruh sağlığı üzerindeki mekanizması nasıl işliyor?

Refleksolojinin ruh sağlığı üzerindeki etkisi, birkaç farklı düzeyde gerçekleşir. İlk olarak, dokunma ve masajın doğal olarak serotonin ve endorfin seviyelerini artırdığını biliyoruz. Bu nörotransmitterler, doğal antidepresan ve anksiyolitik etkiler yaratır.

İkinci olarak, parasempatik sinir sistemini aktive ederek vücudu “dinlenme ve onarım” moduna geçirir. Bu durum, kronik stres durumunda olan bireylerde özellikle faydalıdır. Sürekli “savaş ya da kaç” modunda olan sinir sistemi, refleksoloji sayesinde gevşeme ve iyileşme sürecine girer.

Üçüncü olarak, bedensel farkındalığı artırarak mindfulness benzeri bir etki yaratır. Kişi o anda burada olmayı, bedenini hissetmeyi öğrenir. Bu durum, anksiyete ve panik bozuklukları için oldukça değerlidir.

Hangi psikolojik durumlar için refleksoloji özellikle faydalı olabilir?

Klinik deneyimlerimize göre, refleksoloji özellikle travma sonrası stres bozukluğu, yaygın anksiyete bozukluğu, depresyon, uyku bozuklukları ve somatik belirtiler gösteren psikosomatik rahatsızlıklarda oldukça etkili sonuçlar veriyor.

Özellikle çocukluk çağı travması yaşamış bireylerde, güven inşası açısından da çok değerli. Çünkü dokunma, insan gelişiminin en temel ihtiyaçlarından biridir ve travmatize bireylerde bu ihtiyaç genellikle karşılanmamış ya da negatif deneyimlerle ilişkilendirilmiştir.

Ayrıca, konuşma terapisine dirençli olan ya da duygularını sözcüklerle ifade etmekte zorlanan danışanlar için alternatif bir iletişim kanalı sunuyor. Bedende saklanan duygusal yükler, bu yöntemle güvenli bir şekilde işlenebiliyor.

Refleksoloji uygulamasında dikkat edilmesi gereken etik konular nelerdir?

Bu çok önemli bir soru. Her şeyden önce, refleksoloji terapistinin uygun eğitim almış ve sertifikalı olması gerekir. Psikolojik amaçlarla kullanılacaksa, mutlaka ruh sağlığı uzmanıyla işbirliği halinde çalışmalıdır.

Dokunma içeren her terapi gibi, sınırlar konusunda son derece hassas olunmalıdır. Danışanın rızası, konfor seviyesi ve kişisel sınırları her zaman ön planda tutulmalıdır. Özellikle travma geçmişi olan bireylerle çalışırken, dokunmanın tetikleyici olabileceği unutulmamalıdır.

Ayrıca, refleksolojinin tek başına bir tedavi yöntemi olmadığı, geleneksel terapi yaklaşımlarını destekleyici bir role sahip olduğu açıkça belirtilmelidir. Ciddi psikolojik rahatsızlıklarda mutlaka profesyonel destek alınmalıdır.

Refleksoloji sadece bir rahatlama aracı olarak mı görülmeli?

Kesinlikle hayır. Refleksoloji, doğru uygulandığında bir “gevşeme tekniği” olmaktan öteye geçer. Biz ona bedensel farkındalığı artıran, zihinsel yansımaları düzenleyen bir uyaran terapisi gözüyle bakıyoruz.

Sinir sistemi üzerinden işleyen bu metodoloji, serotonin ve endorfin düzeylerini etkileyerek nörokimyasal dengeyi de yeniden yapılandırabiliyor. Yani ruh haline yönelik etkisi yalnızca psikolojik değil, biyolojik düzeyde de işliyor.

Dahası, düzenli refleksoloji uygulaması, bireyin kendi bedenine olan farkındalığını artırarak, erken uyarı sistemlerini güçlendirir. Stres birikimi, duygusal yoğunluk ya da fiziksel gerginlik henüz zihinsel belirtiler vermeden, beden aracılığıyla fark edilebilir. Bakınız: Refleksoloji ve Mental Sağlık: Depresyon Belirtilerini Hafifletmek

Geleceğe yönelik refleksoloji ve psikoloji entegrasyonu konusundaki öngörüleriniz neler?

Bütüncül sağlık yaklaşımının giderek daha fazla kabul gördüğü bir dönemdeyiz. Gelecekte refleksoloji gibi tamamlayıcı tedavi yöntemlerinin, standart psikoterapi protokollerinin bir parçası haline geleceğini öngörüyorum.

Özellikle travma tedavisinde, EMDR gibi somatik yaklaşımlarla birlikte refleksoloji de yerini alabilir. Nöroplastisite araştırmaları ilerledikçe, dokunsal uyarımın beyin üzerindeki etkilerini daha detaylı anlayacağız.

Ayrıca, teknolojinin gelişmesiyle birlikte, refleksoloji uygulamalarının etkinliğini ölçen objektif araçlar da gelişecektir. Bu sayede, hangi durumlarda ne kadar etkili olduğu bilimsel olarak daha net şekilde ortaya konulabilecek.

Son olarak, okuyucularımıza bu bağlamda bir mesajınız olur mu?

Bedeninizi ihmal ettiğiniz her gün, zihninizde biriken sessiz yüklerin farkında olmayabilirsiniz. Oysa her adımda bastığınız zemin, ruhsal yüklerinizi taşıyan bir haritadır. Refleksoloji, bu haritayı okumayı öneriyor bize.

Ruh sağlığına dair arayışlarımızda bedenin bilgeliğini dışlamamalı, aksine onu sürece ortak etmeliyiz. Çünkü insan yalnızca konuşan bir varlık değil, hisseden, dokunan, temas kuran ve unutmayı bedeniyle öğrenen bir varlıktır.

Refleksoloji, bu bütünlüğü hatırlatarak, iyileşme yolculuğunda bedenin de sesini duyurmamıza yardımcı oluyor. Tabii ki her zaman profesyonel destek alınması ve bilimsel yaklaşımla değerlendirilmesi koşuluyla.

Unutmayın ki sağlık, yalnızca hastalığın yokluğu değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal refahın tam halidir. Bu bütünlüğü sağlamak için tüm araçları bilimsel çerçevede değerlendirmek ve kullanmak, modern sağlık anlayışının gereğidir.

Prof. Dr. Kürşat Şahin Yıldırımer’in refleksoloji ve ruh sağlığı konularındaki çok yönlü akademik çalışmaları, danışmanlık hizmetleri ve güncel içerikleri hakkında daha fazla bilgiye ulaşmak için www.ayaktangelensaglik.com adresini ziyaret edebilirsiniz.

Ayağın altındaki sessiz harita: Refleksoloji ve ruh sağlığına etkisi
Yorum Yap