İzmir Mutfak Müzesi İzmir Enternasyonal Fuarı’nda açılacak. İzmir Fuarı’nın ev sahibi Kültürpark, anlamına yakışan bir müzeyle dünyaya açılmaya hazırlanıyor. İzmir Mutfak Müzesi, eski Göl Gazinosu binasında hayata geçiyor.
1953 yılında açılan, fuar döneminde en ünlü assolistlerin sahneye çıktığı, seçkin konukları ağırlayan mekânın köklerinden aldığı güçle yenilenen kimliği, yine bir fuar döneminde tanıtılacak. Aslına uygun şekilde yeniden inşa edilerek müze olmaya hazırlanan binada çalışmalar devam ederken tanıtım sergisi, 29 Ağustos-9 Eylül’de 94. İzmir Enternasyonal Fuarı kapsamında açılacak.
İzmir Mutfak Müzesi İzmir Enternasyonal Fuarı’nda
İzmir Mutfak Müzesi Küratörü Nejat Yentürk, “Türkiye’de ilk kez bir metropolde, sadece kentin değil, bu coğrafyanın gastronomisini anlatacak, belgeleyecek müze ihtiyacı, yıllardır dile getiriliyordu. Müjde niteliğinde bir iş. İzmir’e değer katacak. Konuya dar bir yerellikle yaklaşmıyoruz, geniş coğrafyamızın köklü mutfak kültürünü ele alıyoruz. Çok zengin bir koleksiyonla dünyaya bir müze armağan ediyoruz. Yüzölçümü olarak Türkiye’deki en büyük, dünyada ise sayılı mutfak müzelerinden olacak” dedi.
İzmir Mutfak Müzesi Kültürpark’ta
Göl Gazinosu’nun kapalı alanının müzeye tahsis edildiğini, terasın da aynı adla bistro olarak işletileceğini belirten Yentürk, sözlerine şöyle devam etti: “İzmir Mutfak Müzesi, kentimizin gastro turizmde cazibe merkezi olma potansiyelini güçlendirecektir. Bu eşsiz projeyle İzmir, zengin mutfak mirasını geleceğe taşımakla kalmayacak, mutfağımızın sürdürülebilirliğine dair farkındalık yaratan güçlü bir merkez kazanacaktır. İzmir Mutfak Müzesi; iklim krizi, kuraklık tehlikesi, sağlıklı gıdaya erişim, yerel üretimin teşviki ve gastronomik çeşitliliğin korunması gibi alanlara eğilecektir. Yerel mutfağımızı savunurken geleceğin sofralarını şekillendiren referans noktası olacaktır.”
İzmir Mutfak Müzesi’nde neler var?
“Ülkemizin önde gelen mutfak tarihi koleksiyoncularının bağışlarıyla yola çıkıyoruz. Ben, Priscilla Mary Işın ve Gökçen Adar, çok büyük bağışlarda bulunduk. Diğer koleksiyonculardan ve İzmirlilerden bağış ve geçici sergileme için eser kabulüne başladık. Binlerce parçalık koleksiyonumuz hızla genişliyor” diyen Yentürk, İzmir mutfağının, şehrin tarih boyunca sahip olduğu özgün demografisi, tarımsal üretimi, ticaret bağlantıları, sanayileşmesi ve aldığı göçlerle geliştiğini belirtti.
İzmir Şerbet Güğümü
Kentte gastronomi alanında pek çok ilke imza atıldığını, müzede bunların da yer alacağını anlatan Yentürk’ün dikkat çektiği parçalar arasında, İzmir doğumlu şerbet güğümü var: “Osmanlı’da sırtta taşınan şerbet güğümü, İzmir’de icat edildi, Kudüs’ten Saraybosna’ya kadar yayıldı. Literatürdeki adı da İzmir şerbet güğümü. Bazı şekerleme çeşitlerini Batı’ya kazandıran İstanbul ve İzmir’dir. Tahin helvası, şekerlemeler, şuruplu tatlılar, sütlü tatlılar… Dünyaya tatlı kültürünü armağan eden coğrafyanın mirasçısıyız. Müzede şekercilik ve tatlıcılık alanında eşsiz bir koleksiyona sahibiz.”
Avrupa’da ilk kahvehaneyi bir İzmirli açtı
Kahveyi dünyaya Osmanlı yaşayışının armağan ettiğini, Avrupa’daki ilk kahvehaneyi ise 1651’de Londra’da İzmirli Pasqua Rose’nin açtığını, bu kişinin Paşa Rıza adında bir Müslüman olduğunu öne sürenler de bulunduğunu söyleyen Yentürk, “Müzede kebap dükkânından kahvehaneye kadar birçok mekân canlandırılacak. Çok köklü bir ikram ve misafir ağırlama kültürüne sahibiz. Bunun bir lüksü mevcut. Bohemya kristalleri, Beykoz camları, billurlar, gümüş takımlar, gümüş kaşıklar, narin kahve takımları hemen her evde yaşatılıyor” dedi.
Döner kebabı Kemeraltı’nda ortaya çıktı
Yentürk, döner kebabın İzmir’den yayıldığını hatırlattı: “İzmir, dünyaya tarifler hediye etti. En meşhuru döner kebabı. Bu bir çarşı buluşudur, Kemeraltı’nda şekillenmiştir. Cağ kebabının türevidir. Yatay şişte pişirilirken yağı kömüre damlar ve çok duman çıkarır, bacalı ocağa ihtiyaç duyar. Az duman çıkarmanın tek yolu, şişi dik hale getirmektir. En erken tarihli tanıklıklar bu kebabın adresi olarak Kemeraltı Çarşısı’nı işaret ediyor. 19. yüzyılda tek bir ismi var; İzmir kebabı. Almanya’nın bile üzerinde hak iddia ettiği bu yemeği artık sahiplenmeliyiz. Müzede en güçlü şekilde sergilenecek.”
